11 Aralık 2015 Cuma

KIRMIZI PAZARTESİ kitap yorumu




Kitabın Adı: Kırmızı Pazartesi
Orijinal Adı: Cronica de Una Muerte Anunciada
Yazarı: Gabriel García Márquez
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 108
İlk Basım:1981


YORUM:


Selamlar,

Övülen kitap KIRMIZI PAZARTESİ ile burdayım.

Kitap 1982 de Nobel Edebiyat ödülü almış. 
Bir kanıya vardım ki bu nobel edebiyat ödülü genelde şiddet içeren trajik ve korkunç hikayelere veriliyor. Ya da bilmiyorum bana öyle gelmiş olabilir.

Kolombiya'nın bir şehrinde işlenen cinayet anlatılır. 
Roman'ın ilk cümlesi ile yazar kimin ne zaman öldürüleceğini açıklar. Sorgulama/mülakat tekniği ile yazılmış bu kısa romanda sadece okuyucu değil, tüm kasaba ahalisi de kimin ne zaman öldürüleceğini önceden bilmektedir. Marquez, çocukluğunu geçirdiği kasabada gerçekleşmiş bir namus cinayetini konu alıyor. Kitabın gerçek yaşanmış bir hikaye olması zaten kitabı beğenmeme lüksünüzü ortadan kaldırıyor.

Açık ve net bir şey de diyeyim bana göre Can Yayınları kaliteli bir yayınevi olduğundan kötü kitap basmaz diye düşünmüştüm ama çeviriyi ciddi anlamda beğenmedim. Ya yazılıştan ya da çeviriden bir sıkıntı vardı; çünkü kitabı önce 40 syf kadar okudum olayları ve kişileri karıştırınca tekrar başa alıp okudum.

Hikaye baştan sona doğru gitmiyor, sondan başa doğru da gitmiyor bölük pörçük yerlerden alınmış bu da kafa karıştırıcıydı bir de latin isimleri canımı sıktı, evet sanırım bu kadar:)

Bunun dışında herkesin cinayeti bilmesi ve hiçbir şey yapmaması bana biraz yurdumuzu hatırlattı; 
şöyle bir kitap alıntısını paylaşayım sizlerle:

“Vicario kardeşler Santiago Nasar'ı hiç kimsenin haberi olmadan, hemen
öldürmek için gereken hiçbir şeyi yapmamışlardı, tam tersine biri çıkıp da
onu öldürmelerini engellesin diye akla gelebilecek her çareye
başvurmuşlar, ama bunu sağlamayı başaramamışlardı.”

Puanım: 7/10

Tavsiye eder miyim?
Ederim.

Ek tavsiye: İyi odaklanmalısınız yoksa kişiler zaman ve olaylar birbirine karışıyor.


ARKA KAPAK YAZISI

Her yazar, yazdığı en son romanın en iyi romanı olduğunu sanır. Benim bu romanım için böyle düşünmemin nedeni, yapmak istediğimi tam olarak gerçekleştirebilmiş olmamdır. Romanlar, yazılırken yazarlarının elinden kaçıp kurtulmak isterler. Romanın kişileri, kendi özyaşamlarına dönerler, en sonunda da canlarının istediğini yaparlar. Ben hiçbir romanımda bu romanımdaki kadar ipleri elimde tutamadım. Belki bunu konu ve hacim nedeniyle başarmışımdır. Konusu çok sert olan ve hemen hemen polisiye bir roman gibi işlenen bir roman bu. Üstelik oldukça da kısa. Sonuçtan hoşnutum. Bundan önce de en iyi romanım Yüzyıllık Yalnızlık değil de Albaya Mektup Yazan Kimse Yok adlı yapıtımdı. Ben öyle sanıyordum; ve bunu da sık sık söyledim. Şimdi de en iyi romanımın Kırmızı Pazartesi (Gronica de Una Muerte Anunciada) olduğunu sanıyorum.

26 Kasım 2015 Perşembe

Stefan Zweig'in SATRANÇ kitabı Yorumu *****



Kitabın Adı: Satranç
Orijinal Adı: Schachnovelle
Yazarı: Stefan Zweig
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 71
İlk Basım:1942

YORUM:

ÇOOK BEĞENDİM.

Böyle bi giriş yaptım evet çünkü çok beğendiğimi ilk başta belirtmek istedim.

Kitap uzun öykü türünde.

Öykümüz New York'tan Buenos Aires'e yolculuk yapan bir deniz vapurunda geçiyor.

Yolcular arasında satranç şampiyonu Mirko Czentovic bulunmakta.

Aynı vapurda bulunan bir milyoner , dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic’e , ücret karşılığı bir parti satranç oynamayı önerir. Tabi satranç şampiyonu milyoneri çatır çatır yener. Bunun üzerine izleyenler arasındaki Dr.B. dayanamaz ve oyuna karışır. Dr. B sonraki hamleleri kafasında hesaplayarak satranç şampiyonuna karşı gösterdiği başarı ile Czentovic’in dikkatini çeker. Son derece kibirli olan ve yenilene kadar kimsenin yüzüne bile bakmayan Czentovic, Dr.B. ye teke teke satranç oynamayı teklif eder fakat Dr.B. hayatında hiç satranç oynamadığını söyler… PEKİ DR.B SİZCE NASIL HAYATINDA HİÇ SATRANÇ OYNAMADAN SATRANCI BU KADAR İYİ BİLEBİLİR? 


İŞTE BU KISMI KİTAPTAN OKUYACAKSINIZ ÇÜNKÜ ASIL ÖYKÜMÜZ BURADA BAŞLIYOR.

SON DERECE ETKİLEYİCİ BİR KİTAPTI.

Puanım: 10/10

Tavsiye eder miyim?

Kesinlikle okumalısınız!!!

Kitaptan Alıntılar...






ARKA KAPAK YAZISI

Rastlantı sonucu eline geçidiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.'nin öyküsüdür görünüşte Satranç. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.
Stefan Zweig'ın Brezilya'da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942'deki intiharından birkaç ay önce tamamladığı Satranç, Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder.
Avrupa kültürüne elveda derken yaşama da veda etmeyi seçen Zweig'ın son yapıtı Satranç, gerilimli kurgusu ve kahramanın ruhsal gelgitlerinin işlendiği dokusuyla, kısa ama her bakımdan etkileyici olağanüstü bir uzun öyküdür.


21 Kasım 2015 Cumartesi

BUKALEMUN kitabı yorumu





Kitabın Adı: Bukalemun
Orijinal Adı: The Red Church
Yazarı: Scott Nicholson
Yayınevi: İnciraltı Yayınları
Sayfa Sayısı: 400


YORUM:

Selamlar,

Bugünkü kitabımızın adı BUKALEMUN.

Bu kitabı okurken “Bukalemun” ne alaka diye düşünüp durdum, içerisinde şekil değiştiren bir yaratık olduğu için yazarın kitaba böyle bir isim verdiğini düşündüm ama yine de kitabın ismini çok vasat bulmuştum. Kitabın bilgilerini araştırmadan önce dedim ki bu kitabın ismi “KIZIL KİLİSE” olmalıydı. Ancak kitabı bu isim tanımlardı ve BUKALEMUN ismi iç ilgi çekici gelmiyor kulağa… Kitabın albenisini ismide belirler ve yanlış seçimdi bana göre. 

Veee bilin bakalım kitabın orijinal adı ne imiş? Yukarda yazmıştım tabi hemen de bildiniz. THE RED CHURCH.

(Kitap için son derece uygun kapak ve isim; yani kitabın orjinal baskısı)

Yahu Türkiyemin canım çevirmenleri; bilmiyorum kitabın ismini neye göre çevirdiniz ama daha kötü bir isim bulamazdınız heralde. Ayrıca kapağıda alakasız. Kitabı okumadınız mı anlamadım ki.

Ben kitabın isminin yanlış olduğunu düşündüysem okuyan herkesin aklına gelmiştir herhalde bilmiyorum. Kitapta 5 cümleden birinde Kızıl Kilise geçiyor çünkü. 

Ne ise.
Bu kadar kitap ismi muhabbeti yaptıktan sonra konuya dönelim.

Kitap korku ve gerilim türünde. 

Puanım: 6/10

Çok psikopatça geldi ama zaten amaç bu olduğu için bir şey diyemiyorum.
Kısaca Konusu: Bağnaz hristiyanlar (sapkın olanlar ve gerçeklerden şaşanlar) bağlı olduğu kızıl kilise, kilisenin sahibi ve papazı Archer’in kölesi olmuşlardır ve istediği her şeyi Archer’e vermektedirler. Aklınıza gelebilecek her şeyi işte. Çünkü Archer 2. İsadır ve Gerçek İsa başarısız kabul edilir. Başarıyı Archer sağlayacaktır ve bunun için insanları kurban etmektedir. Archer a tapan ve kızıl kiliseye bağlı olan Linda kocasına sırt çevirir ve iki oğlunu ondan isteyen Archer’ a oğullarını vermek ister. Fakat kocası David oğullarını korumak için çırpınır. Bu sırada kilise civarlarındaki cinayetler dikkat çeker ve bölgenin şerifi Frank Littlefield olayı araştırır. Şerif yıllar önce 9 yaşındaki kardeşini o kilisede kaybetmiştir. Kardeşinin esrarengiz bir şekilde öldüğünü bir türlü unutamaz ve kilisede mistik olayların olduğunu öne sürer…

Tavsiye eder miyim?

Çokta etmem yani. Yine de karar sizin…asdfgh

ARKA KAPAK YAZISI

Sakin bir hayat sürdüren kasabayı çok büyük bir tehlike bekliyor.Çünkü uzun bir zamandan beri beklenen ve gökyüzünden gelen kurtarıcı kızıl kiliseye yerleşiyor.Dünyayı kötülüklerden ve bütün günahlardan arındıracağını söylüyor.Ama en büyük günahın içinde yaşıyor.İnsanlığın huzura kavuşacağını iddia ediyor.Ama her gün birileri ölüyor.Herkes katilin bir canavar olduğunu düşünürken fedakarlık adı altında insanların kalpleri yerlerinden çıkarılıyor.Onu yok etmek kolay değil!Çünkü o,normal değil!Evet,etten ve kemikten!Fakat farklı bir ruh taşıyor.Sadece onun gibi olanlar onu yok edebilir.Peki,ya onlar bunun farkında değillerse!İnsanların dini duygularını istediği yöne çekebilen bir vaiz.Muhteşem bir konuşmacı.Tehlikeli ve kurnaz!Cani,ama aynı zamanda gökyüzünden gelen bir melek.Farklı zaman ve mekanlarda bir başkası olabiliyor.

14 Kasım 2015 Cumartesi

KURTLARA SÖYLE EVE DÖNDÜM




Kitabın Adı: Kurtlara Söyle Eve Döndüm
Orijinal Adı: Tell The Wolves I'm Home
Yazarı: Carol Rifka Brunt
Yayınevi: Martı Yayınları 
Sayfa Sayısı: 512
İlk Basım: 2013


YORUMUM:

Selamlar…

Geldim yine çerez bi kitapla.

Ben kitaplara çerez diyorum ama umarım kızmıyorsunuz çerez demek kötü demek değil kesinlikle… 

Kafa yormayan, akıcı, bazen sevimli bazen hüzünlü olabilir (ağlatmayacak derecede) ama genel olarak yaşanması mümkün ve içinde ağırlık hissetmediğim romanlar çerezdir bana göre. Dümdüz okumanız yeterlidir bir cümlenin altında başka anlamlar yatmaz… 
Çerezi de açıkladıktan sonra yorumuma geçeyim :)

Bi kitap bana tuhaf hissettirdi. Kötü değil tuhaf.

Kitabın konusunu yazarsam olmaz ama şöyle bir çıtlatırsam dayısına aşık olan küçük bir kızdan bahsediyoruz. Tabi dayısının durumu düşünüldüğünde bu daha da tuhaf bir hal alıyor… (Oraları kitabı merak eden okuyarak bilecek tabiki) ama bu kısımlardan rahatsız oldum kesinlikle.

Yok arkadaş ben o kadar açık görüşlü değilim sanırım. Böyle dedim diye kitapta açık saçık bölümler olduğunu düşünmeyin bahsettiğim farklı bir şey okuyunca anlarsınız.

Bunun dışında kitapta sevdiğim şeyler de vardı. AFFETMEK ve ÖNYARGILAR…
Bence bu kitabın ana teması önyargı üzerine kurulmuş. İkinci olarakta affetmek…

İnsanları bilip bilmeden yargılıyoruz ya da bazen duyduğumuz bir iki bilgiden bildiğimizi sanıyoruz , işte bu kitap bu yanılsamaları gayet güzel işlemiş bence.

Kitapta resim çizmek konusu da işlenmiş ki resim çizen biri olarak oraları ilgiyle okudum.

TAVSİYE EDER MİYİM?

Bu ne beklediğinize bağlı…

Çerez kitap severler için neden olmasın okunabilir kitaplardan. 



Bir yorumun daha sonuna geldik. Beni özleyin:)


İyi Okumalar:)


ARKA KAPAK YAZISI

Aşk insanı büyütür; önce hissettirdiği tarifsiz mutluluk sonra kaybetmenin verdiği derin acıyla...

Günün birinde kimselere bahsedemeyeceğiniz türde bir sevgiye kapılırsanız?

En derine gömmeniz gereken ve ne kadar uğraşsanız da bir türlü peşinizi bırakmayan. Yok olup gideceğine zamanla daha da büyüyerek varlığınızı kaplayan ve sonunda ta kendiniz olup size dönüşen bir sevgiye?

10 Kasım 2015 Salı

SONSUZ DENİZ (5. Dalga Serisi)






Kitabın Adı: Sonsuz Deniz (5. Dalga Serisi 2. Kitap)
Orijinal Adı: The Infinite Sea
Tür: Bilimkurgu, Fantastik
Yazarı: Rick Yancey
Yayınevi: Pegasus Yayınları 
Sayfa Sayısı: 360
İlk Basım: 2015


Yorumum:

Çok merak ettiğim 5. Dalga kitabıyla beraber serinin devamı olan 2. kitap Sonsuz Deniz Kitabını da şipariş etmiştim, yani bu ikili bana beraber geldi.

Daha önce 5. Dalga kitap yorumumu okumadıysanız, kitaptan beklediklerimi bulamadığımı hatırlatmak isterim.

Ayrıca okumak isterseniz de 5. Dalga yorumum burada..

Gelgelelim, Sonsuz Deniz kitabına da meraktan değil elimde olduğu için başladım…

Beklentilerim son derece düşük olduğu için bu sefer kitap biraz daha güzel göründü gözüme. Ama yine de ne bileyim, benlik değil bu seri fazla ergence. (ÜZGÜNÜM AMA BEN 26 YAŞINDAYIM GENÇLER KIZMASIN BANA) Bazı yaşlarda bazı şeyler çekilmiyor yani. 
Yinede yarım bırakmadım bu büyük başarı demek ki o kadarda berbat değil yoksa hayatta okuyamam :) Biraz zorlar yarım bırakırdım.



İlk kitapla benzeşiyor kitap içeriği ile ilgili pek bir şey yazmayacağım.

TAVSİYE EDER MİYİM?
  • Açık konuşacağım eğer okumadıysanız “Göçebe” kitabını okuyun. Aynı konu tek kitap ve daha yaratıcı.

  • Göçebe yi okuduysanız da gene tavsiye etmem çünkü beğenmezsiniz.

  • Ben Göçebe okumayacağım illa bu seriyi okumak istiyorum diyenlerin de beğeneceğine garanti veriyorum. Evet size çoklu kombinasyon yaptım. SEÇİN ALIN:)

Gene çok eleştirdim tamam gidiyorum… Bakmayın siz bana zevkler ve renkler tartışılmaz tabi ki…

İyi Okumalar:)

Son olarak arada paylaştığım resimler de 5. Dalga filminden, kitaptaki ana karakter kızı bi türlü sevemedim açıkçası, filmede itici bi kız koymuslar bence (Alttaki filmdeki kız :P)


ARKA KAPAK YAZISI

Önce 
Onlara güvenilmeyeceğini kanıtladılar. 
Sonra 
Birbirimize güvenmememiz gerektiğini gösterdiler. 
Şimdi 
Kendimize bile güvenemeyeceğimizi öğretiyorlar.

7 Kasım 2015 Cumartesi

Dünya Klasiklerinden "UĞULTULU TEPELER" Yorumu





Kitabın Adı: Uğultulu Tepeler (Wuthering Heights)
Yazarı: Emily Bronte
Yayınevi: Sonsuz Kitap 
Sayfa Sayısı: 416
İlk Basım: 1847

Yorumum:

Dünya klasiklerinden övülen kitap Uğultulu Tepeler’le aslında baya önce tanışmıştım. Şöyle ki, kitabı -en az 7 yıl olmuştur- marketin indirim reyonundan almıştım ve kütüphaneme eklemiştim.
O gün bugündür okumamışım ve öylece durmuş arka taraflarda…
O yüzden biraz geç okudum evet:)
Neyse geç olsun temiz olsun tabi ne diyelim:)

Şimdiii…

Kitabın ismi konu aldığı merkezi olan bir malikaneden geliyor. Yani malikanenin ismi Uğultulu Tepeler…

Klasikleri bir solukta okumaya çalışmak zaten doğru değil o yüzden sindire sindire okumak lazım. Yoksa fena halde bayar… 

İşte banada biraz buhran geldi okurken çünkü hikayenin boğuk bir atmosferi var ve mutluluktan çok uzak yaşamları konu alıyor…

Nefret duygusu ön planda… İntikam ve nefret kitaba işlemiş.

Kitapta en öne çıkan baskın karakter bana göre Heathcliff psikopatı.

Belki spoiler olabilir bu
Bu herif öyle psikopat ki hem sadist hem mazoşist, başlarda ona acıdıysam da sonradan deli olduguna kanaat getirdim :D Çok manyak ya öyle böyle değil…
Bitti

İngiliz edebiyatı klasiklerinden olan kitap 1800 lü dönemin yaşantısını, zorluklarını  görebiliyorsunuz.

Daha öncede söylediğim gibi benim için fazla boğucuydu. Kitap kötü yazılmış olduğu için değil, tam olarak o buhranı yansıtabildiği için; yani bu açıdan bakarsak başarılı olduğunu anlayabiliriz.

Kitabı tavsiye eder miyim?

Dönem kitapları sevenlere tavsiyedir her yaşa uygun zaten klasiklerden.

Ek tavsiye; Yavaş yavaş okuyun acele yok:)




ARKA KAPAK YAZISI

Uğultulu Tepeler, ilk yayımlandığında, dönemin en saygın edebiyat dergisi Quarterly Reviewda onulmaz biçimde canavarca, isyan ettirecek nitelikte bir roman olarak değerlendirilmişti. Bugün ise, edebiyat tarihçileri bir başyapıt ile karşı karşıya bulunduğumuzdan eminler. Earnshaw çiftliğine getirilen yoksul, sahipsiz çingene çocuğu Heathcliff ile çiftliğin güzel kızı Catherine arasındaki tutku, uğultulu tepelerin laneti gibi dolaşır ortada; duygularıyla oynanan Heathcliff sevgilisinin soylu ve varlıklı Edgar Linton ile evlenmesi üzerine, her iki aileden de öç almaya kalkar. Uğultulu Tepeler, genç yaşta öteki kardeşleri gibi veremden ölen Emily Brontënin tek romanı olsa da, Victoria Çağının gerçekçilik arayışı içinde romantik bir aykırılık olarak da tektir.Uğultulu Tepeler: Ölmeyen aşk. 

Kitap Alıntıları

Onu yakışıklı olduğu için değil, kendimden çok bana benzediği için seviyorum,Nelly. Ruhlarımızın neyle yoğrulduğunu bilmiyorum ama onunkiyle benimki aynı hamurdan...


Suda canıyla boğuşan bir adama kıyıya bir kulaç kala durup dinlenmesini söylemek gibi bir şey bu! Kıyıya varınca zaten dinleneceğim ama önce o kıyıya varmam gerek.


Elindeki piyango biletini 5 şiline satıp ertesi gün bu alışverişin kendine 5 pounda mal olduğunu anlayan adamın yüz ifadesi bile Bay Earnshaw'u gören Heatcliff'in yüz ifadesi kadar boş bir ifade olamazdı.


Ruhum mezardayken bedenim yaşamış, ne yapayım?
..................

Benden bu kadar:)
Okumayanlar varsa karar sizin:)
Bol Okumalar:)

1 Kasım 2015 Pazar

"MARSLI" KİTAP YORUMU


Kitabın Adı: Marslı
Yazarı: Andy Weir
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 416
Basım: 2014

Yorumum:

Selamlar...

Çok merak ederek okumaya başladığım bu kitap bilimkurgu dalında oldukça övgüler almış.
Goodreads okurları bu kitabı yılın en iyi bilimkurgu kitabı seçmiş ama bu o kadar büyük başarı olmasa gerek sonuçta o yıl içinde kaç tane bilim kurgu çıkıyor ki…

Ben kitabı beğendim, aslında neden beğendiğimi düşününce sebebinin kesinlikle kitaptaki Watney karakterinin konuşma tarzı olduğunu anladım. 

WATNEY MARSTA HAYATTA KALMANIN YOLLARINI ARIYOR. Böyle düşününce sanki ıssız adaya düşmüş gibi göründüğünü biliyorum fakat tabi ki marsta içine girip korunabileceği bir uzay aracı var ve ona yalnızca belirli bir süre yetebilecek kadar yemeği de var. 

Marsta ne işi var ve niye tek başına olduğunu kitaptan okuyacaksınız tabi ki.




Kitap çok fazla teknik bilgi içeriyor ama açıkçası anlamak zorunda değilsiniz. Watney bunları o kadar eğlenceli anlatıyor ki anlamasanız bile okumaya değiyor. Kesinlikle sıkmıyor. (En azından beni sıkmadı)



Kitaba eleştiri: Spoiler …

Bu amerikalıların kahramanlığı kimseye vermemesi…
Kitabı okurken zaten mutlu sonla biteceğini biliyorsunuz belli ki adam kurtarılacak ama bunu illa uzaydan iple uçarak mı yapmak zorundasınız:)
Sonunu çok abartı buldum evet.

Spoiler Bitiş…


Kitabı tavsiye eder miyim?

Bilim Kurgu severlere ve samimi anlatımdan hoşlananlara şiddetle tavsiyemdir. 

Neden?

Bilimkurgu dalında olupta komik olan kaç kitap vardır ki?



Bu arada kitabın filmi de çıkmış tabiî ki onu da affetmedim izledim. Bu konuda yorumum klasik… Kitap kitap kitap…


İyi okumalar… Önce kitabını okuyun ki filminden 5 kat daha fazla zevk alın:)

23 Ekim 2015 Cuma

GÜN OLUR ASRA BEDEL-Gün Uzar Yüzyıl Olur




Kitabın Adı: Gün Olur Asra Bedel
Yazarı: Cengiz Aytmatov
Yayınevi: Ötüken Yayınları
Sayfa Sayısı: 426

Yorumum:

Yine Cengiz Aytmatov yine etkileyici bir roman.

Bu yazarın bütün kitapları film yapılsa keşke:(

Ne güzel de isim vermişler kitaba; bir gün bütün kitabı oluşturmuş, o gün asra bedel olmuş…
Kitap ilk olarak “Gün Uzar Yüzyıl Olur” ismiyle basılmış.

Aytmatov bu kitapta ayrıca ütopya oluşturmuş… (Başka gezegenlerden başka canlılardan bahsedilmiş)

Bu kitabın içinde bazı siyasal terimler bulunduğundan Sovyet baskısı yüzünden içinden bazı bölümler çıkarılmıştır.

Mesela daha önce okuduğum “Cengiz Han’a Küsen bulut” romanı bu kitapta yer alması gerekirken yayınlanmamış, daha sonradan kitap haline getirilmiştir.
Bu kitabı da bu linkte yorumlamıştım.

Kitaptaki Mankurt efsanesini daha önce duymuştum fakat yer yer unutmuşum, tekrar okuyunca çok etkilendim.

NE BİLEYİM YA, BEN BU YAZARI ÇOK SEVİYORUM.

AYTMATOV kitaplarında size sıkılmama garantisi veremem. Sıkılabilirsiniz ama ne okuduğunuzu bilirseniz de çok şey öğrenirsiniz.


Kitabı tavsiye eder miyim?

Tabiki okuyun.

Neden?Çünkü o bir AYTMATOV kitabı. Başka söze gerek yok:)


ARKA KAPAK YAZISI

Yürek paralayan, tüyler ürperten bir haykırış.... Geçmiş, bugün ve yarın; bilim-kurgu, gerçek ve efsane bir arada gözler önüne serilir... Derin ve temiz aşklar, efsane ve masallar, KGB'nin acımasız uygulamaları, okuru heyecandan heyecana sürükler. Birbirinden ilginç ve sürükleyici konular ustalıkla bütünleştirilerek sunulur. "Mankurt hikâyesi bu eserle kültürümüze mal edilir. Yedigey, ölen emektar arkadaşı Kazangap'ın cenazesini mezarına götürürken, kendisinin ve milletinin geçmişini, acı-tatlı, düşündürücü yanlarıyla bir bir gözlerinin önünden geçirir. O gün "asra bedel bir gün olur.

Kitaptan Alıntılar

.. Demek ki insanın beyni bir dakika düşünmeden duramıyor, o garip

başı öyle yaratılmış ki istese de istemese de düşünceler ard arda
geliyor, bir düşünceden öbürü doğuyor, herhalde ölünceye kadar böyle
devam ediyor bu…” 
Yola çıktıkları andan beri, denizin dalgaları gibi

birbirini kovalayarak basını dolduran anılar ve düşünceler karsışında işte böyle bir keşif yapmış oldu.



20 Ekim 2015 Salı

BAŞUCUMDA MÜZİK



Kitabın Adı: Başucumda Müzik
Yazarı: Kürşat Başar
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 440
Basım: 2006

Yorumum:


Merhabalar Canlar:)

Bu kitaba uzun yorum yapamayacağım ancak etkilendiğim kadarıyla yorum yapabilirim çünkü.

Evet bu kitapta beni etkileyen tek şey vardı: Kürşat Başar’ın bir kadının içini bu kadar güzel yansıtabilmesi. Zira kitap bir kadının ağzından yazılmış. 

Kitap aşk kitabı, farklı bir konusu olmamakla beraber, genelde olaylardan ve diyaloglardan çok duygular derinlemesine yazılmış.

Dönemin dış işleri bakanı Fatin Rüşti Zorlu ile sevgilisi Vesâmet hanım ın hikâyesinden uyarlanmış olduğu söyleniyor.

Kitabı tavsiye eder miyim?

Akıcı aşk kitabı okumak isteyenler için güzel bir tavsiyedir.

İyi Okumalar:)


ARKA KAPAK YAZISI


"Eğer, hayatımızın bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken… Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün… Herkes âşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu. Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan âşıksın."

14 Ekim 2015 Çarşamba

Oğullar ve Rencide Ruhlar- Kitap Yorumu




Kitabın Adı: Oğullar ve Rencide Ruhlar
Yazarı: Alper Canıgüz
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 204
Basım: 2004


Yorumum:

Selam Arkadaşlar...


Bu kitabı merak ediyordum içinde felsefi şeylerin olması nedeniyle, ama niyeyse kitapçıya gittiğimde almak hiç aklıma gelmiyordu. Sonunda kalın kitaplarımın arasına sıkıştırmalık ince bir kitap ararken denk geldim ve aldım.

Bi kere ben içinde küçük çocuklar olan ve çocuğun hislerini barındıran kitaplara bayılırım.

Kitap o kadar tatlı başlıyor ki:


"Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.
Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum."

Böyle başlayan bir kitabı çok merak ettim ve büyük bir hevesle okumaya başladım.
Kitaptaki ana kahramanımız Alper tam anlamıyla fırlama bir çocuk, ve kitabın içinde ciddi anlamda çok güzel alıntı yapılacak cümleler var,

AMA:

Şimdi affetmeden eleştiriye geçiyorum;

Şimdi kitabı okumayanlar bilmez tabi ama 5 yaşında bir çocuğun ağzından yazılmış bir kitap.

1- Yahu bir çocuk zeki olsun, aşırı zeki olsun, o da yetmesin Einstain falan olsun yine de kitaptaki cümleleri kuramaz.

2- Hadi diyelim çocuğun içine uzaylı girmişte o cümleleri kurabiliyor, 5 yaşındaki bir çocuk, etrafındaki büyükleri tarafından 50 yaşındaki adam gibi bu derece ciddiye alınmaz.

3- Çocuğun ağzından o kadar ukalaca sözler çıkıyor ki ilk başta çok sevimli bulduğum çocuğu sonradan sevesim değil boğasım geldi.

4- Keşke çocukların masumiyetine daha çok yer verilseydi.

5- Kitaptaki göndermeler biraz acemice geldi. 


Tavsiye eder miyim?

Ederim. 

Neden?

Çünkü kitap 5 yaşında bir çocuğun ağzından değil de 12-13 yaşlarda bir çocuğun ağzından yazılsaydı kitabı severdim.

İkinci neden ise yukarıda belirttiğim gibi kitabın içinden sağlam alıntılar çıkarabilirsiniz. 

İYİ OKUMALAR:)

ARKA KAPAK YAZISI


"Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.
Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum.
Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kâr. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minübüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı."





5 Ekim 2015 Pazartesi

Gökyüzünde Yıldızlar Parladıkça - Kitap Yorumum


Kitabın Adı: Gökyüzünde Yıldızlar Parladıkça
Yazarı: Kristin Harmel
Yayınevi: Martı Yayınları
Sayfa Sayısı: 512
Basım: 2013

Yorumum:

Selamlar Arkadaşlar…

Bu kitabı internetten alışveriş yaparken diğer kitapların arasında çerez olarak almıştım. Kapağı çok sevimliydi,  kısaca konusuna baktım ve sipariş verdim.

Kitap aynen tam da benim mantığıma uygun çerez kitaplar arasında yer alıyor. 

36 yaşında aile yadigari pastane işini üzerine almış olan ana karakterimiz Hope, annesi öldükten sonra, alzheimer olan anneannesini kaldığı huzurevinde daha sık ziyaret etmeye başlar. 
Fakat anneannesi Rose gittikçe geçmişini unutmaya başlamıştır. Rose'un daha önce kimselere anlatmadığı hikayesini araştırmak için Parise doğru yola koyulan Hope, anneannesinin acı geçmişi ve yaşadıkları karşısında duygu yüklü bir yolculuğa çıkmıştır.

Paristeki yahudilerin nasıl katledildiğini ve anneannesinin ailesinin başına neler geldiğini araştırır.



Aynı zamanda dinler arası iletişim ve kardeşlik bağları işlenmiş bu kitapta.


Yıldız Turta Tarifi 

Birde bölüm başlarında verilen pasta kurabiye vs. tarifleri var ki bunlarda kitabı şirin mi şirin yapmış. Pasta yapmayı sevenler bu tarifleri evlerinde uygulayabilirler:)


Tavsiye eder miyim?

Çerez olarak tavsiye ederim ayrıca bilgi de veriyor.


Arka Kapak Yazısı


Umuda her zaman açık bir kapı bırak...

Küçük, sevimli pastanesinde dünyanın en leziz turtalarını satarak insanları mutlu eden Hope, güçlü görüntüsünün ardında kırılgan kalbi olan yalnız bir kadındır. Kızı ve büyükannesiyle çevrili küçük dünyası, bir gün kendisinden istenen son bir dilekle tamamen değişir.

Ona verilen bir isim listesiyle Amerika'dan büyülü şehir Paris'e doğru yolculuğa çıkan Hope, bu sayede büyükannesinin Nazi kamplarında yitirdiği geçmişinin izlerinde duygu yüklü bir gezintiye başlar. Anılarında kaybolmuş yüzleri tekrar görebilmek umuduyla hayata sımsıkı sarılan bu güçlü kadının başından geçenleri okumak, insanı mucizelerin yaşamın büyülü parçaları olduğuna inandırıyor.

Kitaptan Alıntılar





Puanım: 6/10
Çok keyifli okumalar:)))


29 Eylül 2015 Salı

5. Dalga (Distopya) Kitap Yorumum



Kitabın Adı: 5. Dalga

Yazarı: Rick Yancey

Tür: Distopya, Fantastik, Macera

Yayınevi: Pegasus Yayınları

Sayfa Sayısı: 564

İlk Basım: 2014

Yorumum:



Şimdiiiiiiiii

Ben bu kitabı gerçekten çok merak ederek aldım ve büyüük beklentilerim vardı.


Bi kere kitabın arka kapak yazısından esinlenerek bir su baskını, tsunami vesaire bekledim ve bunun distopyasını merak ettim çünkü o tarzda distopya okumamıştım. Haklıyım ama çünkü;


Arka Kapak Yazısı Şöyle


1.Dalga Dünya Karanlığa Gömüldü
2.Dalga Sadece Şanslı Olanlar Kurtuldu
3.Dalga Sadece Şanssız Olanlar Sağ Kaldı
4.Dalga Tek Bir Kural Geçerliydi: Kimseye Güvenme
5.Dalga Artık Kimse Ne Olacağını Bilmiyor

Uğrunda yaşadığımız her şeyi yok ettiler. Şimdi de uğrunda öleceğimiz şeylerin peşindeler!


(Kitap Bölüm Geçişleri)

Üzülerek belirtmeliyim ki bence hayal kırıklığıydı. Konuyu hiç yaratıcı bulmadım. Olayların akışı sürükleyiciydi ama benim gibi 26 yaşında iseniz o kadar da sürüklenmeyebilirsiniz. 18 yaşındaki birine göre daha sürükleyicidir eminim.

Kitabın konusu şöyle: Dünyayı uzaylılar istila etmiş. Etten kemikten olmayan yaratıklar, tıpkı bir ruh gibi…ve insanların içine yerleşip insanlığı ele geçirmeye çalışıyorlar…
E ben bunu okumuştum dedim kendi kendime! Hemde bin kat daha güzelini. “Göçebe” kitabını okuyanlar neden bahsettiğimi bilir.


Birde ciddi kopukluklar vardı bana göre kitapta ve amaçsızdı bazı şeyler. Kurgu daha çok mantığa yönlendirilebilirdi ama bunun yerine aşk kısmı fazla işlenmiş kitapta.


Okurken hep şunun cevabını aradım mesela “bu uzaylıların amacı nedir bu kadar zeki yaratıklar madem, bir amaç için insanlığı yok etmeye çalışmalılar. Bir amaç olmalı mantığa uyan. Canları mı sıkılmışta dünyaya şöyle bir baskın yapalım demişler?”


Belki ben kaçırmışımdır bu sorunun cevabını bilemiyorum ama mantıklı bir amaç güdemedim.

Bilemiyorum belki de çok fazla şey bekledim kitaptan, rastgele açıp okusaydım belki çok güzel gelecekti ama olmadı. 


Ve iki kitabını birden sipariş etmiştim çok fazla merak ettiğim için aynı serinin devamı “Sonsuz Deniz” kitabıda elimde mevcut onu da okuyacağım tabi umarım beni şaşırtır ve “vayy bee”derim.


Bu arada kitabın filmi çıkmış fragmanını gördüm gerçekten iyiydi. Sanırım hayatımda ilk defa filmi kitaptan daha fazla beğeneceğim.

Tavsiye eder miyim?

Eğer 16-19 yaş aralığındaysanız ve Göçebe kitabını okumadıysanız o zaman size çok güzel ve sürükleyici gelecektir. O bakımdan tavsiye ederim.

Puanım 6/10 

Biraz acımasızca eleştirdim kusura bakmıyorsunuz dimi:)


Kitaptan Alıntılar







İyi Okumalar...
Sevgiyle Kalın...
Kitabı okuyan okumayan beğenen beğenmeyen herkese sevgiler...





27 Eylül 2015 Pazar

KIZIM İÇİN SON KEZ kitap yorumu




Kitabın Adı: Kızım İçin Son Kez

Yazarı: Lisa Gardner

Tür: Polisiye,Gerilim, Dram

Yayınevi: Martı Yayınları

Sayfa Sayısı: 576


Yorumum:

Öncelikle şunu belirteyim kitap gayet sürükleyici.
Kitap polisiye tarzda ve tabi ki ortada bir olay var. Olayımız: 6 yaşında kayıp bir kız çocuğu, ölü bir adam (kızın babası) ve kocasını öldürüp kızını kaçırdığı düşünülen anne, şüpheli tek kişi. Bunlar zaten kitabın en başında verildiği için spoiler olarak algılamayın kitap böyle başlıyor.



Hikaye polisiye tarzda yazılmış ama kitap tamamiyle olayı çözümlemekle geçmiyor. Yani tam anlamıyla dolu dolu polisiye okumak yerine bir de geçmişe dönüp olay gününden önceki yılları okuyorsunuz. Bu anlatım ise küçük Sophie’nin annesi Tessa Leoni’nin ağzından yazılıyor. Yani biraz dramatik ve romantik tarafıda var.

Tessa Leoni; zor bir çocukluk geçirmiş ve kızını herkesten herşeyden daha çok seven bir anne ve aynı zamanda polis.

Sophie Leoni; Tessa’nın 6 yaşındaki kaçırılan kızı.

Brian Darby; Sophie’nin üvey babası ve Tessa’nın öldürülen kocası.

Olayı çözümleme işi 40 lı yaşlarda kadın dedektif D.D Warren’ e veriliyor, D.D. ve yardımcısı Bobby tam gaz ölü ya da diri küçük kızı arıyolarlar ve Tessa Leoni’nin bu cinayeti neden ve nasıl işlediğini bulmaya çalışıyorlar.

Bana göre D.D karakteri kitapta çok zayıf kalmış, ana karakter olmasına rağmen o olmasa da kitap yürürmüş yani.

Birde dedektif D.D ismini okurken sanki gülme efekti gibi geliyordu bana bazı yerlerde. Düşünsenize cinayet romanı okuyorsunuz ve D.D falan yazıyor bazen dalgınlığınıza geliyor komik oluyor.

Başta okurken beni çok şaşırtacağını düşünmemiştim ama bazı yerlerde cidden güzel kurgulama yapmış yazarımız.

Tavsiye eder miyim?

Eğer sürükleyici bir kitap okumak istiyorum derseniz tam size göre.



Kitap Arka Kapak Yazısı

Tessa Leoni’nin evinde karşılaştığı manzara korkunçtur: gözlerinin önünde eşinin kanlar içinde yerde yatan cesedi ve hiç tanımadığı yabancı bir adam... Bir süre konuşamaz, öylece donup kalır… Kendine geldiğinde ise en sevdiği varlığı olan kızı Sophie’nin kaybolduğunu fark eder.

Kitaptan Alıntılar





İyi Okumalar:)

23 Eylül 2015 Çarşamba

PUSLU KITALAR ATLASI Okudum Beğendim





Kitabın Yazarı: İhsan Oktay Anar

Yayınevi: İletişim Yayıncılık

Yayınlandığı Yıl: 1995 

Sayfa Sayısı: 238 

Yorumum:

Puanım:9/10

Aslında kitabı çok beğendim, neden 10 üzerinden 10 vermediğime gelince sanırım sonunda daha heyecanlı bir şeyler beklemiş olabilirim yine de okuduğum en farklı tarzlı kitaplardan biriydi.

Hikayenin büyük bir bölümü Osmanlı döneminin Konstantinopolis’inde yani bugünkü adıyla Istanbulda geçer. Fakat o bildiğiniz okuduğunuz –bana göre sıkıcı- tarihi kitaplar gibi değil, fantastik aynı zamanda. Hem tarihi hem fantastik oluşu, hem de oldukça farklı bir tarzla destansı anlatımla yazılmış olması ve aynı zamanda hikayenin ilgi çekici ve sürükleyici olması bu kitabı “iyiki okumuşum” dedirtti.

Esasen dilinin ağır ve sıkıcı olacağını düşünmüştüm fakat öyle olmadı, ilk sayfada “bu kitap bu sözcüklerle başlıyorsa hiçbirşey anlamayacağım” diye düşünebilirsiniz ama devamı gayet anlaşılır. Arada bir iki değişik kelime çıkar onlarda okurken sıkıntı yaratmıyor.

Tavsiye eder miyim?

Ederim.

Neden?

Çok farklı bir tarz ve başarılı bir kitap.


Kitaptan Alıntılar


Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyada ki en büyük mutluluk, bu dünyanın şahidi olmaktı.

"...düşünüyorum öyleyse varım. oldukça makul. fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: düşünen bir adamı düşünüyorum. düşündüğümü bildiğim için, ben varım. düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. böylece o da benim kadar gerçek oluyor. bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek ben ise bir düş oluyorum..."

…kendi payıma ben dünyayı rüyalarımla keşfetmeye çalıştım. Bu yeterince cesur olmadığımın bir göstergesi olabilir. Aynı hatayı senin de yapmana yol açmak istemiyorum. Sana izin veriyorum, git. Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun binbir halinden korkma.

ama içinde hala umut vardı. umudu olmasaydı bile zaten o an yapıyor olduğundan başka bir şey yapamazdı.



kendi kendine, ‘düş görüyorum’ dedi, 'düş gördüğümden şüphe edemem. düş görüyorum, öyleyse ben varım. varım ama ben kimim?

ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? galatada , yelkenci hanı bitişiğinde ikamet eden uzun ihsan efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi izmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? hangimiz düş ve hangimiz gerçek

Oysa benim sana düşlerimden başka verebilecek bir şeyim yoktu.

Bir duygu, anlaşılmıyorsa, duygu değildir zaten.

Bir hafta sonra oğul yanında garip bir hayvanla eve çıkageldi. Tüylü, uzun kuyruklu, sakallı, insan misali bir mahluktu bu. Hatta babası, oğlunun yanındaki hayvanı ilk kez görünce onu bir tür insan sanmış, ne olur ne olmaz sakalına hürmeten yerinden şöyle bir doğrulur gibi olmuştu.


Kitap Arka Kapak Yazısı

Bir "ilk kitap", Türkçe edebiyatta yeni ve pırıltılı bir yazar... "Yeniçeriler kapıyı zorlarken" düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır." Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve "puslu kıtalar" üzerine bir roman. Hulki Aktunç'un önsözüyle...



Herkese KEYİFLİ OKUMALAR :))