29 Eylül 2015 Salı

5. Dalga (Distopya) Kitap Yorumum



Kitabın Adı: 5. Dalga

Yazarı: Rick Yancey

Tür: Distopya, Fantastik, Macera

Yayınevi: Pegasus Yayınları

Sayfa Sayısı: 564

İlk Basım: 2014

Yorumum:



Şimdiiiiiiiii

Ben bu kitabı gerçekten çok merak ederek aldım ve büyüük beklentilerim vardı.


Bi kere kitabın arka kapak yazısından esinlenerek bir su baskını, tsunami vesaire bekledim ve bunun distopyasını merak ettim çünkü o tarzda distopya okumamıştım. Haklıyım ama çünkü;


Arka Kapak Yazısı Şöyle


1.Dalga Dünya Karanlığa Gömüldü
2.Dalga Sadece Şanslı Olanlar Kurtuldu
3.Dalga Sadece Şanssız Olanlar Sağ Kaldı
4.Dalga Tek Bir Kural Geçerliydi: Kimseye Güvenme
5.Dalga Artık Kimse Ne Olacağını Bilmiyor

Uğrunda yaşadığımız her şeyi yok ettiler. Şimdi de uğrunda öleceğimiz şeylerin peşindeler!


(Kitap Bölüm Geçişleri)

Üzülerek belirtmeliyim ki bence hayal kırıklığıydı. Konuyu hiç yaratıcı bulmadım. Olayların akışı sürükleyiciydi ama benim gibi 26 yaşında iseniz o kadar da sürüklenmeyebilirsiniz. 18 yaşındaki birine göre daha sürükleyicidir eminim.

Kitabın konusu şöyle: Dünyayı uzaylılar istila etmiş. Etten kemikten olmayan yaratıklar, tıpkı bir ruh gibi…ve insanların içine yerleşip insanlığı ele geçirmeye çalışıyorlar…
E ben bunu okumuştum dedim kendi kendime! Hemde bin kat daha güzelini. “Göçebe” kitabını okuyanlar neden bahsettiğimi bilir.


Birde ciddi kopukluklar vardı bana göre kitapta ve amaçsızdı bazı şeyler. Kurgu daha çok mantığa yönlendirilebilirdi ama bunun yerine aşk kısmı fazla işlenmiş kitapta.


Okurken hep şunun cevabını aradım mesela “bu uzaylıların amacı nedir bu kadar zeki yaratıklar madem, bir amaç için insanlığı yok etmeye çalışmalılar. Bir amaç olmalı mantığa uyan. Canları mı sıkılmışta dünyaya şöyle bir baskın yapalım demişler?”


Belki ben kaçırmışımdır bu sorunun cevabını bilemiyorum ama mantıklı bir amaç güdemedim.

Bilemiyorum belki de çok fazla şey bekledim kitaptan, rastgele açıp okusaydım belki çok güzel gelecekti ama olmadı. 


Ve iki kitabını birden sipariş etmiştim çok fazla merak ettiğim için aynı serinin devamı “Sonsuz Deniz” kitabıda elimde mevcut onu da okuyacağım tabi umarım beni şaşırtır ve “vayy bee”derim.


Bu arada kitabın filmi çıkmış fragmanını gördüm gerçekten iyiydi. Sanırım hayatımda ilk defa filmi kitaptan daha fazla beğeneceğim.

Tavsiye eder miyim?

Eğer 16-19 yaş aralığındaysanız ve Göçebe kitabını okumadıysanız o zaman size çok güzel ve sürükleyici gelecektir. O bakımdan tavsiye ederim.

Puanım 6/10 

Biraz acımasızca eleştirdim kusura bakmıyorsunuz dimi:)


Kitaptan Alıntılar







İyi Okumalar...
Sevgiyle Kalın...
Kitabı okuyan okumayan beğenen beğenmeyen herkese sevgiler...





27 Eylül 2015 Pazar

KIZIM İÇİN SON KEZ kitap yorumu




Kitabın Adı: Kızım İçin Son Kez

Yazarı: Lisa Gardner

Tür: Polisiye,Gerilim, Dram

Yayınevi: Martı Yayınları

Sayfa Sayısı: 576


Yorumum:

Öncelikle şunu belirteyim kitap gayet sürükleyici.
Kitap polisiye tarzda ve tabi ki ortada bir olay var. Olayımız: 6 yaşında kayıp bir kız çocuğu, ölü bir adam (kızın babası) ve kocasını öldürüp kızını kaçırdığı düşünülen anne, şüpheli tek kişi. Bunlar zaten kitabın en başında verildiği için spoiler olarak algılamayın kitap böyle başlıyor.



Hikaye polisiye tarzda yazılmış ama kitap tamamiyle olayı çözümlemekle geçmiyor. Yani tam anlamıyla dolu dolu polisiye okumak yerine bir de geçmişe dönüp olay gününden önceki yılları okuyorsunuz. Bu anlatım ise küçük Sophie’nin annesi Tessa Leoni’nin ağzından yazılıyor. Yani biraz dramatik ve romantik tarafıda var.

Tessa Leoni; zor bir çocukluk geçirmiş ve kızını herkesten herşeyden daha çok seven bir anne ve aynı zamanda polis.

Sophie Leoni; Tessa’nın 6 yaşındaki kaçırılan kızı.

Brian Darby; Sophie’nin üvey babası ve Tessa’nın öldürülen kocası.

Olayı çözümleme işi 40 lı yaşlarda kadın dedektif D.D Warren’ e veriliyor, D.D. ve yardımcısı Bobby tam gaz ölü ya da diri küçük kızı arıyolarlar ve Tessa Leoni’nin bu cinayeti neden ve nasıl işlediğini bulmaya çalışıyorlar.

Bana göre D.D karakteri kitapta çok zayıf kalmış, ana karakter olmasına rağmen o olmasa da kitap yürürmüş yani.

Birde dedektif D.D ismini okurken sanki gülme efekti gibi geliyordu bana bazı yerlerde. Düşünsenize cinayet romanı okuyorsunuz ve D.D falan yazıyor bazen dalgınlığınıza geliyor komik oluyor.

Başta okurken beni çok şaşırtacağını düşünmemiştim ama bazı yerlerde cidden güzel kurgulama yapmış yazarımız.

Tavsiye eder miyim?

Eğer sürükleyici bir kitap okumak istiyorum derseniz tam size göre.



Kitap Arka Kapak Yazısı

Tessa Leoni’nin evinde karşılaştığı manzara korkunçtur: gözlerinin önünde eşinin kanlar içinde yerde yatan cesedi ve hiç tanımadığı yabancı bir adam... Bir süre konuşamaz, öylece donup kalır… Kendine geldiğinde ise en sevdiği varlığı olan kızı Sophie’nin kaybolduğunu fark eder.

Kitaptan Alıntılar





İyi Okumalar:)

23 Eylül 2015 Çarşamba

PUSLU KITALAR ATLASI Okudum Beğendim





Kitabın Yazarı: İhsan Oktay Anar

Yayınevi: İletişim Yayıncılık

Yayınlandığı Yıl: 1995 

Sayfa Sayısı: 238 

Yorumum:

Puanım:9/10

Aslında kitabı çok beğendim, neden 10 üzerinden 10 vermediğime gelince sanırım sonunda daha heyecanlı bir şeyler beklemiş olabilirim yine de okuduğum en farklı tarzlı kitaplardan biriydi.

Hikayenin büyük bir bölümü Osmanlı döneminin Konstantinopolis’inde yani bugünkü adıyla Istanbulda geçer. Fakat o bildiğiniz okuduğunuz –bana göre sıkıcı- tarihi kitaplar gibi değil, fantastik aynı zamanda. Hem tarihi hem fantastik oluşu, hem de oldukça farklı bir tarzla destansı anlatımla yazılmış olması ve aynı zamanda hikayenin ilgi çekici ve sürükleyici olması bu kitabı “iyiki okumuşum” dedirtti.

Esasen dilinin ağır ve sıkıcı olacağını düşünmüştüm fakat öyle olmadı, ilk sayfada “bu kitap bu sözcüklerle başlıyorsa hiçbirşey anlamayacağım” diye düşünebilirsiniz ama devamı gayet anlaşılır. Arada bir iki değişik kelime çıkar onlarda okurken sıkıntı yaratmıyor.

Tavsiye eder miyim?

Ederim.

Neden?

Çok farklı bir tarz ve başarılı bir kitap.


Kitaptan Alıntılar


Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyada ki en büyük mutluluk, bu dünyanın şahidi olmaktı.

"...düşünüyorum öyleyse varım. oldukça makul. fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: düşünen bir adamı düşünüyorum. düşündüğümü bildiğim için, ben varım. düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. böylece o da benim kadar gerçek oluyor. bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek ben ise bir düş oluyorum..."

…kendi payıma ben dünyayı rüyalarımla keşfetmeye çalıştım. Bu yeterince cesur olmadığımın bir göstergesi olabilir. Aynı hatayı senin de yapmana yol açmak istemiyorum. Sana izin veriyorum, git. Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun binbir halinden korkma.

ama içinde hala umut vardı. umudu olmasaydı bile zaten o an yapıyor olduğundan başka bir şey yapamazdı.



kendi kendine, ‘düş görüyorum’ dedi, 'düş gördüğümden şüphe edemem. düş görüyorum, öyleyse ben varım. varım ama ben kimim?

ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? galatada , yelkenci hanı bitişiğinde ikamet eden uzun ihsan efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi izmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? hangimiz düş ve hangimiz gerçek

Oysa benim sana düşlerimden başka verebilecek bir şeyim yoktu.

Bir duygu, anlaşılmıyorsa, duygu değildir zaten.

Bir hafta sonra oğul yanında garip bir hayvanla eve çıkageldi. Tüylü, uzun kuyruklu, sakallı, insan misali bir mahluktu bu. Hatta babası, oğlunun yanındaki hayvanı ilk kez görünce onu bir tür insan sanmış, ne olur ne olmaz sakalına hürmeten yerinden şöyle bir doğrulur gibi olmuştu.


Kitap Arka Kapak Yazısı

Bir "ilk kitap", Türkçe edebiyatta yeni ve pırıltılı bir yazar... "Yeniçeriler kapıyı zorlarken" düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır." Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve "puslu kıtalar" üzerine bir roman. Hulki Aktunç'un önsözüyle...



Herkese KEYİFLİ OKUMALAR :))

20 Eylül 2015 Pazar

Beş yazarlı BEŞPEŞE kitabı (Murathan Mungan, Faruk Ulay, Elif Şafak, Celil Oker, Pınar Kür)





Merhabalar değişik bir kitap türüyle karşınızdayım.


Kitabın Adı: Beşpeşe
Kitabın Yazarları: Murathan Mungan, Faruk Ulay, Elif Şafak, Celil Oker, Pınar Kür
Yayınlandığı Yıl: 2004
Sayfa Sayısı: 256

Yorumum


Değişik kitap demiştim peki nedir bu kitabı değişik yapan; Kitabı 5 ayrı yazar yazmış ve her biri bir önceki yazarların hikayesini okuyup devam etmişler, yani bir nevi oyun oynamışlar. İsmine de “Beşpeşe” demişler.

Kitabı ilk olarak Murathan Mungan başlatmış Zehra karakterini ve ana hikayesini oluşturmuş 50 sayfa kadar yazmış ve bu sefer sıra Faruk Ulay’a geçmiş. O da Murathan Mungan yazdıklarını okuyup hikayeye kendi uslubu ve tarzıyla devam etmiş. Faruk Ulay bitirmiş Elif Şafak kaldığı yerden devam etmiş. Elif Şafak da kendi tarzını dökmüş hikeyeye 50 sayfa yazmış sıra Celil Oker’e geçmiş. Ve en sonunda Pınar Kür diğer 4 yazarın yazdıklarını okuyup harmanlayarak toparlama yapmış ve kitabı bitirmiş.

Romanda Zehra adında tiyatro bölümü öğrencisi genç bir kızın 11 yaşında iken annesinin balkondan düşerek ölmesiyle başlayan enteresan bir dönemini konu alıyor.



Tavsiye eder miyim?

Edebi açıdan yazar farklılıklarını görmeniz tavsiye edilir. Hikaye bakımından pek ahım şahım bir tarafı yok.


Tanıtım Yazısı


"Anne! Seksek tebeşirim nerede?" 
Bazı geceler ter içinde uyanıyor kendi sesine. Kendi çocuk sesine... Kollarıyla kendini sarıyor bir süre, kendini yatıştırırcasına ürpermiş tenini usul usul okşuyor, bir ileri bir geri salınıp dururken buluyor kendini. Ağzı tebeşir tozu yutmuş gibi kupkuru, dudakları birbirine yapışmış... Hemen bir bardak su içiyor.


Kitaptan Alıntılar

Murathan Mungan

Elif Şafak


Kitap Arka Kapak Yazısı

Beşpeşe, beş yazarın kendi sıraları geldiğinde, daha önce yazılmış olanları okuyarak devamını getirmek suretiyle oluşturdukları bir romandır. Romanı şu yazarlar şu zaman dilimlerinde yazmışlardır.

· Murathan Mungan; Eylül - Ekim 2002

· Faruk Ulay; Kasım 2002 - Ocak 2003

· Elif Şafak; Mart - Nisan 2003

· Celil Oker; Ağustos - Ekim 2003

· Pınar Kür; Aralık 2003 - Ocak 2004

Her metin son hali verilmiş şekilde bir sonraki yazara devredilmiş ve sonradan geriye dönük herhangi bir düzeltme yapılmamıştır.









18 Eylül 2015 Cuma

"Hikayesi Olan Ölüler" (+18) Kitabını Okudum Yorumladım


Merhabalar! Değişik tarzda bir kitapla geldim bugün.Bakalım ne diyeceksiniz...

Adı: Hikayesi Olan Ölüler
Yazarı: Üstüngel Arı
Sayfa sayısı: 148
Yayınevi: Esen Kitap
Basım yılı: 2014

Kitap Arka Kapak Yazısı
"Biraz sonra bir roman okuyacaksınız ve hayatınız değişmeyecek. Ama değişen bir şey olacak: Artık hayatınız değişmediği için küfredebilecek olgunluğa erişeceksiniz! Bunu yeniyetme bir yazar, daha ilk kitabıyla yapacak size. Şimdi kendinizden pişman olmayı öğrenin ve hiç zaman kaybetmeden bu romanı okumaya başlayın ya da ağlayın. Hayatınız bir fim şeridi gibi geçsin gözlerinizin önünden: Babanızın ilk tokadı, üstüne erken boşaldığınız sevgiliniz, ya da boşanmak için geç kaldığınız karınız, kocanız, o berbat mesleğiniz… Biliyorsunuz, belki de bilmiyorsunuzdur, yine de söyleyeyim: 'Bazı meslekler adi suç kategorisine girebilir, tıpkı bazı adi suçların meslek kategorisine girebildikleri gibi.'

Hikâyesi Olan Ölüler'le karşılaşmak sizi şaşırtmazsa, asıl o zaman üzülün. Demek ki bir hikayesi bile olmayan diriler şaşırtıyor sizi. Çok yalnızsınız ve yalnız yaşlanıyorsunuz. Gelin, bir iyilik yapın kendinize. Bu romanı okuyun. Sonra, ister hayatınızı bir saksı gibi önünüze koyup seyredin, hani derler ya, kendinizle yüzleşin; ya da kafanıza sıkın, ne bileyim. Önce okuyun da… "
-Altay Öktem-

Benim Yorumum


Önyargıyla başlamıştım bu kitaba, sanıyordum ki ölülerin günlüklerini alıp kısa kısa hikayeler yazmışlar ve kitaba çevirmişler. Bu yanılgı tamamen kitabın isminden dolayı olmuşmuştu ve okumaya başladım.
Kitap kısa kısa bölümlere ayrılmıştı ilk bölümü pekte ilgili okumadım. İkinci bölümde kitabın aşırı küfürlü ve cinsellik içerdiğini gördüm ve bırakma kararı aldım. Fakat yolda (işe giderken) canım sıkıldı ve devam ettim.
 Okudukça okumaya başladım çünkü hiç beklemediğim şekilde olayların akışı değişti.
Cem vardı kitapta babası tarafından sürekli horlanan dayak yiyen yoksul zavallı bir çocuk ve Bilen vardı ailesi tarafından el üstünde tutulan ilerde avukat ve ya doktor olması gereken önemli şahsiyet. Bu iki çocuğun henüz 7 yaşındayken yolları keşisiyor ve yaşam tarzları bu kadar zıt olan iki insan birbirini konuşmadan dahi anlayabilen iki dosta dönüşüyor. Bir de Ofelya var, Bilenin kör kütük aşık olduğu aynı yatağı paylaşmalarına rağmen bir türlü tanışamadığı Ofelya. Kolsuz lakaplı karakterinde kitaba katkısı büyük.
Kitap: siyaset, aşk, cinsellik, dostluk, aile, dram, küfür, felsefe, hikaye  içeren bir roman. İçinde ne ararsanız var. Okurken moraliniz bozulacak biraz çünkü bu kitap en acımasız gerçeklerle karşınızda olacak. Sanki yazar dünyada ne kadar berbat şey varsa hepsini bu kitaba toplamış diyorsunuz ama okumadan da edemiyorsunuz. Çünkü kitapta asıl istenen düşünmeniz. Hikaye hoşunuza gitsin ve ya gitmesin kesinlikle düşündürüyor ve düşündüren kitapları seviyorum. Bu kitabı sevmemin en büyük nedenleri de işte budur FELSEFİ OLMASI ve DÜŞÜNDÜRMESİ. Yoksa kitapta hiçte tasvip etmeyeceğim düşünceler de mevcut.

Sonuç olarak

Eğer +18 iseniz hatta bence +22 ve hayatınızda farklı bir tarz okumak istiyorsanız fazla realist hatta kötü hikayeler dizisi diyebileceğim bu kitap tam size göre.
Ama ben bunalımı kaldıramam cıvıl cıvıl şeyler okurum ve ya  seviyeli kitapları severim diyorsanız pek yanaşmayın o halde.
Bana göre: Okunmalı sevmesenizde okumalısınız. Çünkü gerçekten ilginç.

Kitaptan Alıntı

Bir yerde okumuştum; "gerçek dostunuzu tanımak için bir cinayet işleyin ve ondan size yardım etmesini isteyin" gibi bir şey diyordu.
Gecenin 2'sinde babasını öldürüp beni aradığına göre anlaşılan Cem'in gerçek dostuydum.


"Kim dayanabilirdi ki bu yaşananlara, hani bünye kaldırabilirdi ki? Çünkü dünyada ki herkesi öldürmek gerekirdi unutabilmek için her şeyi. Dünyada ki herkesi öldürmenin en kolay yolu, kendini öldürmekti..."

Yorumlarınızı beklerim:)
İyi Okumalar:)




12 Eylül 2015 Cumartesi

Elif Şafak-Firarperest Kitabı




Kitabın Adı: Firarperest
Yazarı: Elif Şafak
Sayfa sayısı: 236
Yayınevi: Doğan Kitap
Basım yılı: 2010
Tür: Deneme


Yorumum:

Puanım:6/10

Kitap denemelerden oluştuğu için tek bir hikaye yok. Her deneme kendi içinde ayrı güzel bence.

Elif Şafak kendini ve hayatı sorgulamış bu kitapta düşünmüş, düşündürmüş, anlatmış hem kendini, hem etkilendiklerini, hem de dünyayı anlatmış.

Elif Şafak’ı bilen bilir zaten olaylara nasıl narin ve ilahi aşkla baktığını. Bu kitap hayatınızı değiştirebilecek bir kitap değil ama okumaktan zevk alacağınız bir kitap.

Kitaptan Alıntılar


"Kötülük dediğin şey kalptedir; görünüşte, giyinişte değil. Ve bir insanın kalbinde ne kadar fesat taşıdığını biz öyle uzaktan bakarak bilemeyiz."





Kitap Arka Kapak Yazısı

İnsan ki eşrefi mahlukattır, içindeki semavi özü keşfetmekle yükümlüdür. Çıkacaksın yollara, kendine doğru git gidebildiğin kadar. Keşif boynumuzun borcudur. Kendimizi keşfetmek, aşkı keşfetmek, dünyayı keşfetmek, Öteki'ni keşfetmek...

(…)

Çakılı kalmamak sırf alışkanlıklardan ötürü demir attığın koylara. Çıkmak oralardan, geçmek dalgakıranların beri tarafına, bilmediğin memleketlere varmak, tatmadığın yemekler yemek, sözlerini anlamadığın şarkılarla içlenmek, risk almak, dağılmak ve parçalanmak ve hasret çekmek buram buram, gurbetin tadına bakmak ve kendini yabancının gözünden görmek, şaşırmak yeniden, şaşırmak bir çocuk gibi dünyanın hallerine, çeşitliliğine, güzelliğine, acımasızlıklarına... şaşırmak ölene kadar... şaşırma kabiliyetini hiç yitirmemek... budur son tahlilde Âdemoğullarına, Havvakızlarına kendilerini keşfettirten serüven. 



İyi Okumalar:)


7 Eylül 2015 Pazartesi

ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR kitabı hakkında


Kitabın Adı: Çavdar Tarlasında Çocuklar

Kitabın Yazarı: J.D. Salinger
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Yayınlandığı Yıl: 1951
Sayfa Sayısı: 198



     Kitap böyle başlıyor;

"Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum. Sonra, onlarla ilgili en ufak bir söz etsem, bizimkilere inmeler iner."

Yorumum:

Kitap sırf yukarıda yazdığım bu cümlelerle başladığı için zaten sizi içine çekiyor. Son derece samimi ve masum bir dil kullanılmış. Bayıldım gerçekten. Aynı zamanda, bu kitabı çevirisini yaparken bozulmamasında çevirmenin de büyük başarısı olduğunu düşünüyorum.

Kitap, ana karakterin (Holden) kendi ağzından yani 16 yaşında bir lise öğrencisinin ağzından anlatılmış. Genel hikaye olarak pek özel bir yanı yok, aslında birkaç günü anlatmış; anlattığı şeyler çok mühim olmamakla beraber, Holden’in bu olayları anlatırken olaylar ve insanlar hakkındaki düşünceleri ve tespitleri gerçekten okumaya değer.

Bir kere Holden deli mi yoksa çok mu akıllı karar veremedim, deli olamayacak kadar ince ve düzgün tespitler yapan akıllı olmayacak kadar da ruhuna zarar veren ilginç ama kendini çok sevdiren bir karakter. Sonuçta yine de deli olmadığına kanaat getirdim tabi.

Mesela Holden’in sürekli cevabını aradığı bir şeyi örnek verelim:

" Central Park'taki gölü düşünüyordum, şu Güney Central Park'taki yapay gölü. Göl donup buz tuttuğunda, ördeklerin nereye gittiğini merak ediyordum. Acaba, biri kamyonla gelip onları hayvanat bahçesi gibi bir yerlere mi götürüyordu, yoksa kendileri mi uçup gidiyorlardı?"

Bu sorunun cevabını birkaç insana soran ve kimse düzgün cevap vermediği için bayağı bayağı içerlenen ve düşünen bir karakter Holden. 


Ben kitabı beğendim. Kitabın diline ve ana karakterin tespitlerine bayıldım. İnsanın içine işleyen güzel bir kitap. 

Tavsiye eder miyim?
Kesinlikle ederim. 
Holden'in tabiriyle bittim buna :)


Kitaptan bazı alıntılar:


''İnsanlar bazen , bir şeyin tümüyle doğru olduğunu sanırlar.''


"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir. Ama öylesi pek bulunmuyor."


“Hayat, tabii ki bir oyundur, evladım. Hayat, kurallara göre oynanması gereken bir oyundur. ”
“Evet, efendim. Öyledir, biliyorum.” 
Oyunmuş, kıçımın kenarı. Oyun öyle mi? Tüm asların bulunduğu takımdaysan, oyun o zaman, tamam; kabul ederim. Ya öteki takımdaysan, as oyuncu filan yoksa, oyunla ilgisi kalır mı bunun? Hiç yani. Yok oyun moyun. 


"Ona kartopunu kimseye fırlatmayacağımı söyledim, ama bana inanmadı. İnsanlar size hiç inanmıyorlar zaten."


''Bir şeylere üzülüyorsam, tuvalete gitmem gerekse bile gitmem. Üzülmekten gidemem. Üzülmeyi bırakıp gidemem.''


''Zaten bütün geri zekalılar kendilerine geri zekalı denmesinden nefret ederler.''


“Denizci herifle ben birbirimize, tanıştığımıza memnun olduğumuzu söyledik ki böyle, tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere, durmadan, ‘Tanıştığımıza memnun oldum.’ demek beni öldürüyor. Ama, hayatta kalmak istiyorsanız, ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız.”


"Film sahtekarlaştıkça o daha da fazla ağladı. Kadının felaket iyi kalpli biri olduğu için böyle ağladığını filan düşünebilirsiniz, ama ben onun yanında oturuyordum, değildi. Yanında küçük bir çocuk vardı ve felaket sıkılmıştı. Çocuk helaya gitmek istiyordu, ama o götürmedi çocuğu. Ona, ses çıkarmamasını, uslu durmasını söyledi durdu. O kadın ancak lanet bir kurt kadar iyi kalpli olabilirdi. Sinemalarda böyle sahtekarca zımbırtılara deli gibi gözyaşı dökenlerin yüzde doksanı aslında kötü kalpli, aşağılık insanlar. Şaka demiyorum."


''Eskiden onu pek akıllı sanırdım, o aptallığımla tabii. Öyle sanmamın nedeni; tiyatro, edebiyat ve bütün bu zırvalıklar üzerine çok şey bilmesiydi. Birisi bu konularda pek çok şey biliyorsa, onun aptal olup olmadığını anlayabilmeniz epey zaman alıyor."


''Kimse değişmezdi. Değişen tek şey siz olurdunuz. Çok büyümüş olmanız filan değil demek istediğim. Tam olarak o değil yani. Yalnızca değişmiş olurdunuz.''


''Bir şeyi çok iyi yapıyorsanız, bir süre sonra, dikkatli olmazsanız gösteriş yapmaya başlıyorsunuz. Ve sonunda da iyi olmaktan çıkıyor yaptığınız.''


"Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın,Tanrı aşkına; özellikle de hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli insansa?"


''Sorun da buydu işte. Asla güzel ve huzurlu bir yer bulamıyordunuz, çünkü böyle bir yer yoktu.''

Arka Kapak Yazısı

Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.
Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'ın tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. Belki de Salinger'ın.
1993'te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger, 1963'ten bu yana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.



Vikipedi Bilgisi


Gönülçelen ya da Çavdar Tarlasında Çocuklar (Özgün adıyla: The Catcher in the Rye), J. D. Salinger'in romanıdır. Eser ilk olarak 1951'de Birleşik Krallık ve ABD'de kitap olarak basıldı.


"Modern zamanların başyapıtı" olarak değerlendirilen bu eser, "ahlâk dışı" ve "açık saçık" bulunduğundan ABD'nin birçok tutucu bölgesinde uzun süre yasaklı kaldı. Hâlâ bazı Amerikan kütüphanelerinde yasaklı kalmasına rağmen, kitabın yasaklanması günümüzde ilginç bir hal almıştır: ABD'de lise düzeyinde en çok yasaklanan kitap olmasına rağmen aynı zamanda en çok okutulan kitaptır.


1967'deki Adnan Benk'in İngilizce aslından değil de Fransızca versiyonu olan "L'Attrape-cœurs"den yaptığı dolaylı çevirisinden ötürü kitap Türkiye'de "Gönülçelen" olarak tanınır. Kitabın Yapı Kredi Yayınları basımı çevirisi Coşkun Yerli'ye aittir ve bu kez Türkçe adı özgün adına daha yakındır: "Çavdar Tarlasında Çocuklar".

Kitap, anti-kahraman Holden Caulfield'ın okuldan atılmasıyla başlayan süreci Holden'ın kendi ağzından anlatır. Stylist.co.uk sitesi tarafından "En iyi ve en ikonik 100 giriş cümlesi" listesinde romanın giriş cümlesi birinci sırada yer alırken] "En iyi 101 kapanış cümlesi" listesinde on beşinci sırada yer aldı.