10 Temmuz 2015 Cuma

İSTANBUL: Hatıralar ve Şehir / Orhan Pamuk /Kitap Yorumu



  
Kitabın Adı:
İstanbul: Hatıralar ve Şehir
Yazarı:
Orhan Pamuk
Yayınevi:
İletişim Yayınları
Kitap Türü:
Anı,Yaşam
Yayınlandığı Yıl:
2003
Sayfa Sayısı:
342



Arka Kapak Yazısı

İstanbul'da, Orhan Pamuk hem 22 yaşına kadarki kendi hayat hikâyesini, hem de kendi bildiği İstanbul şehrinin ilginç hikâyesini bir roman tadıyla birleştirerek okura sunuyor. Pamuk'un kendini "ben" olarak ilk hissedişinden, annesine, babasına, ailesine yönelen hikâye, bir hüzün ve mutluluk kaynağı olarak İstanbul sokaklarına açılıyor. Günümüzün büyük romancısının gözünden 1950'lerin İstanbul sokaklarını, parke taşı kaplı caddelerini, yanıp yıkılan ahşap konaklarını, eski bir kültürün yok oluşuyla, onun külleri ve yıkıntıları arasından bir yenisinin doğuşunun zorluklarını keşfederken Pamuk'un ruhsal dünyasının oluşumunu bir dedektif romanı okur gibi hızla izliyoruz... İstanbul'un siyah beyaz hüznünü araştıran bu benzersiz eserde, okurken elden bırakamadığımız ve dönüp dönüp yeniden okuyacağımız kitaplara has o ruh ve duygu birliği var.


Değerlendirmem

Yazar 2006 Nobel Edebiyat Ödülü almış evet. Kitabın üzerinde zaten kocaman bir şekilde “2006 nobel ödüllü” diye damgalanmış ama bunun benim açımdan bir önemi yok. Ben kitabı açarım okumama bakarım. Nobel olayı ayrı bir konu.
Bu kitapta da öyle yaptım. Okuduğum ilk Orhan Pamuk kitabıdır İstanbul kitabı. (Orijinal adı, “İstanbul:Hatıralar ve Şehir” ama ben İstanbul diye kısaltıcam bahsederken.) İstanbul’dan etkilenmemek elde değildi. Düşünceleri ve yaşam tarzı okuyucuya uyar ve ya uymaz mesele bu değil bence. Mesele bu kadar güzel kitap yazabilmekte ve okuyucuyu etkileyebilmekte.
Normalde otobiyografi çok tercih ettiğim bir tür değil önyargı ile okumaya başladım, fakat kitapta sadece otobiyografi yok, aynı zamanda deneme tadında istanbul’u tanıtan bir çok yazı var.
İçerisinde bol bol resimler var ve hepsi siyah beyaz. Bazen o resimlere bakıp inceledim uzun uzun. Kitaptaki nostaljik anlatımın duyguyu işte o siyah beyaz fotoğraflara bakarak pekiştirmiş oluyorsunuz.
Bol resimli olmasına rağmen kitabı hiçte kolay okuyamadım. Yazıları ufak ve anlaması zor cümleler vardı. Birçok cümleyi baştan okumak zorunda kaldım çünkü bazı oldukça uzun ve  sonuna geldiğimde başında neden bahsettiğini unutuyorum. (Tıpkı şu üniversiteye giriş sınavlarında sorulan uyuz paragraf soruları gibi iki defa okuyorsunuz.) AMA:
Kitapta böyle uzun ve edebi cümleler okumak benim sevdiğim bir şey, böylece -deyim yerindeyse- biraz saksıyı çalıştırıyorsunuz ve bu her kitapta olmalı. Şu saksı çalıştırma meselesi yani. Neyse bunu ayrı bir zamanda ele alırım umarım.
İstanbul’da yazar çocukluğundan 22 yaşına kadar yaşadığı her şeyi hiç çekinmeden anlatmış. Belki bizimde yaşadığımız ama unuttuğumuz ya da kendimizden bile gizlediğimiz bazı duyguları (mesela yanan bir yapıyı seyretmenin verdiği korkuyla karışık zevk gibi, yangına bir şey yapamasak ta yanışını izlemeye koyuluruz ) Bazılarının yazara olan tepkisi bu yüzden de olabilir. Fazla açık yazması gibi.
Bir de benim gibi düşünenler dernegi var tabi: “Yahu sen burada doğmuş büyümüşsün insan biraz milletçi olmaz mı!”.
İstanbul kitabında genel olarak bizim beklediğimiz –diğer Türk yazarların yaptığı yaptığı gibi ama belki de böyle olmalı- ne geçmişimizle ne de şimdimizle övünen yazılar yok. Hep istanbul’un kasvetli havası var: dar sokakları, ahşap evleri, anlamsız tabelaları, yanan yalılar, çarpışan gemiler vs…
Bir Türk olarak İstanbul’a bu kadar dışarıdan bir göz olarak bakabilmesini yine de takdir ettim ve kitabı ilgiyle okudum. Kitapta bir çok bilgi mevcut Pamuk’un etkilendiği dört Türk yazar ve İstanbul’u nasıl tanımladıklarını onların yaşam öykülerini ve geride bıraktıklarını, istanbul ‘u resmeden batılı ressamları, gezginleri onların hayatlarını ve istanbul hakkindaki düşüncelerini okudum. Öğrendiklerim bir Türk olarak çoğu zaman egomu tatmin eden şeyler değildi ama benim için bu daha ilgi çekiciydi.
Bence, bazı şeylere dışarıdan bakabilmek gerek, hoşunuza gitsin ya da gitmesin, düşüncelere katılın ve ya katılmayın ama bence okuyun.

Siz de eğer benim gibi düşünüyorsanız kesinlikle tavsiye ederim. (İçinde anlamlı cümleler olan edebi bir kitaptır.) Aksi takdirde ikinci başlıkta sinirlenip bırakırsınız.

Okuyan okumayan kim varsa yorumları beklerim:)

İyi Okumalar.


2 Temmuz 2015 Perşembe

BÖĞÜRTLEN KIŞI / Sarah Jio / Kitap Yorumu



Kitabın Adı:
Böğürtlen Kışı
Yazarı:
Sarah Jio
Yayınevi:
Arkadya Yayınları
Kitap Türü:
Aşk
Yayınlandığı Yıl:
2013
Sayfa Sayısı:
360
Orjinal Adı:
Blackberry Winter

Arka Kapak Yazısı

"Canım Danielım,

Kaybolduğun gün dünyam sona erdi, canım oğlum. Seni her kim alıp götürdüyse, seninle birlikte kalbimi, hayatımı da çaldı. Ben senin gülümsediğini görmek, kahkahalarını duymak, mutluluğunu paylaşmak için yaşıyordum."

Vera Ray 1933 yılının o karlı mayıs akşamında üç yaşındaki oğlu Danielı son kez öptüğünü bilmiyordur. Her ne kadar oğlunu yalnız bırakma düşüncesinden nefret etse de hayatlarını devam ettirmek için çalışmak zorundadır. Tek avuntusu, gün ağardığında küçücük oğluna sarılacak olmasıdır. Ancak Vera geri döndüğünde karşılaştığı manzara, Danielın boş yatağıdır. Bir de karlar içine gömülmüş olan oyuncak ayısı.

Seksen sene sonra Seattle yine mayıs ayında karlar altındadır. Köklü bir gazetede muhabir olan Claire Aldridge, bu doğaüstü olayı haber yapacaktır. Araştırmalarına devam eden Claire, küçük çocuğun bu zamana kadar sonuçlanmamış kaçırılma davasıyla karşılaşır. Evlat kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Claire, bu olayı çözmeye karar verir. Ancak çözdüğü her düğümün, onu Verayla olan bağlantısına yaklaştırdığından habersizdir…

Böğürtlen Kışı aşkı, umudu ve umutsuzluğu derinden anlatan muhteşem bir kitap. Bu öyküyü yüreklerinizden kolay kolay silip atamayacaksınız.

Değerlendirmem:

Puanım: 6/10

Kitaba düşük puan verdim sebebi :
Birkaç ay önce “Sevgilimden Son Mektup” kitabını okumuştum ve bu kitapla yazılış biçimleri bakımından aynı sadece iç konu değişmiş.
Her iki kitapta da (spoiler içermez) gazetede çalışan genç bir kadın patronunun isteği üzerine bir makale yazmak için geçmişten bir bir hikaye arar  ve geçmişin tozlu arşivlerinde kendi hayatlarına benzeyen bir hikaye bulup bu konunun üzerine düşerler. Yine aynı şekilde her iki kitapta da hem günümüz (2010 lu yıllar) hemde geçmişten (B.K ‘ında 1930 lar, S.S.M de ise 1960 lar) zaman dilimlerini karışık bir şekilde işlemiş, aynı zamanda geçmişin içinde de birkaç yıl geriye gidip tekrar anlatmıştır. İç hikayeleri ise farklıdır.
Durum bu kadar benzer olunca bende internetten şuna baktım tabi:
Sevgilimden Son Mektup-Jojo Moyes Basım Yılı: 2013
Böğürtlen Kışı-Sarah Jio Basım Yılı: 2013

Hal böyle olunca kimin kimden esinlendiğini de anlayamadım. Okuduğum ilk Sarah Jio kitabıydı. Kitap ve yazar çok fazla övüldüğü için çok farklı bir hikaye beklemiştim.

Sevgilimden Son Mektup’u okumadığımı varsayarsak:

O zaman puanım 8/10 olurdu. Böğürtlen Kışı kitabı çok sürükleyici ve bir solukta biten bir kitap. Hikayesi de hem hüzünlü hemde umut verici şekilde ilerliyor. Genel olarak AŞK kitabıdır. Bundan dolayı genç kızların gözdesi haline gelmiş tabi ki J
Hikayede kayıp bir çocuk olması nedeniyle annelerinde gözdesi.

Genel olarak sürükleyici kitap okumak istiyorsanız ve aşk romanlarını tercih ediyorsanız tavsiye ederim.

İyi Okumalar…

Yorumlarınızı beklerim.