23 Ocak 2017 Pazartesi

1984 - Ölmeden Önce Okunması Gereken Kitaplardan








Kitap adı: 1984 
Orijinal Adı: Nineteen Eighty-Four
Yazar: George Orwell
Yayınevi: Can
Sayfa: 352
İlk Baskı: 1948
Tür: Bilim Kurgu, Distopya, Klasik

Yorumum:


Merhabalar…

Bilim Kurgu Klasikleri arasında yer alan 1984 kitabıyla burdayım. Kitabı okumamın üzerinden biraz zaman geçmiş olsa da etkisi hala devam ediyor. Bana göre muhteşem bir kitaptı.

Kitap 1948 yılında yazılmış geleceğe dair bir distopya oluşturulmuş, gelecek dediği yıl ise bizim tabi ki çoktannn geride bıraktığımız 1984 yılı. Kitap yazıldığı döneme göre muhteşem öngörüler içeriyor. Kurgusu muhteşemdi, her cümlesini pür dikkat ve sıkılmadan okudum, bitmesini istemediğim nadir kitaplarlardan biriydi. Hayal gücünün yanı sıra kitabın anlatım tarzı olayların sürükleyiciliği, dilin akıcı olması gibi nedenlerden dolayı da kendisine 10 üzerinden 10 verdimJ

Kitabın Huxley’in Cesur Yeni Dünya kitabı ile karşılaştırıldığını gördüm. Önce Cesur Yeni Dünya kitabını okuyan biri olarak her iki kitaba da baktığımda, Cesur Yeni Dünya’nın sanki 1984 kitabının devamı gibi yazıldığını düşünebiliriz. Birebir devamı gibi olmasa da 1984 den bir asır kadar sonrası gibiydi. Her iki kitaba da bayıldım kısacası.

Kitabı tavsiye eder miyim?

Kesinlikle okunacaklar listesinde ilk sıralarda yerini almalı

Neden?

Çünkü bir cümlesi bile kitaptan çıkarılamayacak kadar iyi yazılmıştı. Muhteşem alıntıları var.



Şimdi o alıntılardan bazılarını paylaşayım:



“Belki de insan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu.”

“Kitleler asla, yalnızca ezildikleri için, kendiliklerinden başkaldırmazlar. Kendilerine karşılaştırma yapabilecekleri ölçüler verilmedikçe, ezildiklerinin bilincine varmazlar.”



“Savaşın işlevi yok etmektedir: Yalnız insanları değil, insan emeğinin ürünlerini yok etmektir. Savaş, kitlelerin rahatını ve sonuçta zekâsının artmasını sağlamak için kullanılabilecek malzemenin havaya uçurulması ya da denizlerin dibine yollanmasıdır. Savaş endüstrisi, tüketim maddeleri üretmeksizin işgücünü kullanmanın akıllıca bir yoludur.”



“Oynadığımız bu oyunda, kazanmak söz konusu değil. Ama bazı yenilgiler ötekilerden daha iyidir, hepsi bu."



“Korkulu anlarda, insan düşmana karşı değil, kendine karşı bir savaşım veriyordu gerçekte.”



“Her davranışın sonuçlarını, o davranışın kendisi doğurur.”



“Bilinçleninceye kadar asla başkaldıramayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler.”



“İki kere ikinin dört ettiğini nereden biliyorduk ki? Yercekimi diye bir şey olduğunu nereden biliyorduk ki? Geçmişin değiştirilemez olduğunu nereden biliyorduk ki? Madem geçmiş de, dış dünya da yalnızca zihinlerdeydi, madem zihin de denetlenebiliyordu, söylenecek ne kalıyordu ki geriye?”



Kitabın her yeri alıntı aslında….





ARKA KAPAK YAZISI ŞÖYLE;

Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

George Orwell'in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır. 


Herkese keyifli okumalar:)))) Yorumlarınızı beklerim..













14 Ocak 2017 Cumartesi

SİNEKLİ BAKKAL okudum yorumladım!






Kitap adı: Sinekli Bakkal 
Yazar: Halide Edib Adıvar 
Yayınevi: Can
Sayfa: 426
Baskı: 1935



Yorumum:


Merhabalar…

Uzun zamandır bu kadar eski yazılmış yerli roman okumamıştım. Sanırım buna benzer en son Saatleri Ayarlama Enstitüsini okumuştum.

Kitabın ana konusu,

İstanbul’un Sinekli Bakkal mahallesinin Sinekli Bakkal sokağında doğup büyüyüp evlenen Rabia adlı bir hafız kızının ve çevresindekilerin hayatıdır.

Dönem Osmanlının son yıllarında geçiyor. Yani Abdulhamit dönemini izler gibisiniz. Yazarı bazı konularda oldukça yanlı buldum. Bunu da kitabı okurken farkedeceksiniz.

Kitabın dili oldukça ağırdı, ama can yayınları aşağıya sözlük koymuş bilinmeyen kelimeler için. Yani metni Türkçeleştirmek yerine orijinali bozulmasın diye sözlük koyulmuş. Yine de okurken yordu.

Bunun yanında kitap genel olarak konu itibari ile oldukça akıcı ilerliyor. Yazarın betimlemeleri harikaydı.

Kitabı her türlü tavsiye ederim yazar kalitesini belli ediyor o zamanlar her önüne gelen yazar olamıyormuş onu anladık:)

Bu kitapla dağarcığınıza yeni kelimeler katabilirsiniz.

Aynı zamanda bizim yerli romanlarımızı eskiden başlayarak okumak boynumuzun borcu bence. Diğer popüler kitapların arasına bence Türk edebiyatını da yerleştirmelisiniz. Bu tarz kitapları okul ödevleri olarak değil, gerçekten okunması gereken kitaplar olarak düşünürseniz zevkle okursunuz ki cidden iyi bir kitaptı.

İlk Halide Edib kitabımdı ama aynı yazarın Kalp Ağrısı kitabını da okumak istiyorum. 

Karakterler:

Rabia: Romanın asıl kahramanı: İlhâmi İmamın kızı Emine ve Kız Tevfik diye bilinen orta oyuncusunun kızı “Rabia”dır. Rabia, Yazarın romanda kendisi yerinde gösterdiği ve “İdeal Türk kadını nasıl olmalı?” sorusunun cevabı olan kişidir. Rabia’nın kişiliğinin oluşmasında babasından çok dedesinin etkili olmuştur. Kendisi İmam olduğu için torunu hafız yaparak İslami bilgilerle donanmasını sağlamıştır. Paşanın konağına gitmesi ile Rabia’nın kişiliğinin değişiminde en büyük etkiyi görülüyor. Dedesinin yanında her zaman cehennemden bahsedilerek büyüyen Rabia konağın ortamını görünce geleneklerine bağlı, ancak batı eğilimli bir karakter ortaya çıkıyor. 

Kız Tevfik: Daima şen şakrak, orta oyununda usta, yakışıklı ve çok düzensiz bir kimlikte anlatılıyor.

Vehbi Dede: Konakta Rabia’ya ders veren bir Mevlevî derviş olarak bize aktarılan Vehbi Dede, her zaman teselli edici teskin edici mizacı ile Rabia’nın dedesinden çok farklı olarak Ruh okşayıcı bir alim olarak anlatılıyor.

Peregrini (Osman): Annesinin tavsiyesiyle eskiden papaz olan Peregrini daha sonra her hangi bir dine bağımlı olmaksızın yaşamış bir müzik hocası. Türkçe’yi çok iyi konuşan bu adam dinsiz olmasına rağmen Vehbi Dede gibi dinine bağlı insanlara saygı duymuştur. 

Selim Paşa: Eski Dahiliye Nazır, padişaha son derece bağlı bir mizaç ortaya sürmüştür. Öyle ki kendi oğlunu bile gözünü kırpmadan ve elinde kesin delil olmadan sürebilmiştir. Ama diğer taraftan Rabia’ya karşı hep şefkatli olmuş ve iyi davranmıştır.

Emine: Rabia’nın annesidir. 

İlhamî İmam: Rabia’nın büyük Babası, mahalleliye devamlı cehennemden bahseden bir imam.

Diğer tipler:

Bilal; Rabia ile evlenmek isteyen bir genç,

Rakım Amca; mahallenin cücesi,Rabia ona amca diyor.

Pembe; Rabia’nın hizmetini yürüten beraber yaşadığı çingene,

Hilmi; Selim Paşanın Jön Türk oğlu,

Sabiha Hanım; Selim Paşanın Hanımı,

Kanarya Hanım; Köşkte ki bir Çerkez kızı.


Bunlarda benim linklerim

kitaplardansayfalar.blogspot
instagram.kitapcumlelerim
kitapcumlelerim.tumblr


















8 Ocak 2017 Pazar

Frank Schatzing-SÜRÜ








Kitap adı: SÜRÜ
Orijinal adı: Der Schwarm)
Yazar: Frank Schatzing
Yayınevi: Pegasus 
Sayfa: 850
İlk Baskı: 2004
Tür: BilimKurgu, Aksiyon

Yorumum:


Merhabalar…

Müthiş kitaplar arasına koyduğum SÜRÜ ile karşınızdayım.

Aslında bu kitabı videolu olarak yorumlayacaktım hem de bu benim ilk videolu yorumum olacaktı ama o gün bir türlü gelmedi. E haliyle kitabı okuyalı bayağı zaman oldu bende mecburen bari kitabı unutmadan yazılı yorum yapayı dedimL Çünkü zamanla ayrıntılar kayboluyor maalesef. Birazda balık hafızalı oluşumdan hemen yorum yazmam gerekiyor.

Ben bilim kurgu kitaplarını zaten çok seviyorum ki SÜRÜ kitabı gerçekten muhteşem bir bilim kurgu. Hani öyle içi boş bilim kurgulardan değil. BİLİM kısmının kesinlikle altı dolu emin olabilirsiniz. Ciddi Coğrafi bilgiler içeriyor. Yazar deli gibi araştırmış gerçekten üzerinde ciddi emek olan bir kitap.



Ama önce PEGASUS yayınlarına saydırmalıyım unutmadan (kızgın surat)

Yahu o nasıl kitap basmak .. Fiziksel özelliklerinden bahsediyorum burada. Kitap zaten çok kalın sayfaları incecik ve yazı boyutu minnacık. Okurken gözlerim kanadı PEGASUS. Gerçekten o kadar zorlandım ki gözlerim aşırı kurudu ve kitabı okuduğum süre boyunca eczaneden aldığım suni gözyaşı damlasını kullanmak zorunda kaldım. Maalesef bu kitap adamı kör eder.ne bileyim ikiye bölseydiniz kitabı da yazı fontu büyük olsaydı. Ya da daha kalın olsaydı yine yazıları buyuk olsaydı. Bi şekilde okuyucuya eziyet etmişsin Pegasus. Bence kesinlikle bu konu üzerinde durmalı. 

Sırf korkumdan kitaba başlamadım zaten nasıl okuyacagım diye uzun zaman kitaplıgımda kaldı sonunda elime aldım ve yazıları yüzünden çile çekerek okudum. 

Tüm bunların yanında kitabın ne kadar harika bir kurgusu olduğunu söylemiş mydim?

Kitap genel hatlarıyla,

Okyanusta yaşanan garip olayların araştırılmasıyla başlıyor.

Sürü ismini ise Balina ‘lardan alıyor. Bilim adamları Balinaların garip davranışları ve sebepleri üzerinde araştırma yaparken garipliğin sadece balinalarda değil bir çok deniz canlısında olduğunu farkediyorlar… Her bilim adamının ve kadınının ayrı hikayeleri var ve hepsi farklı alanda uzmanlaşmış. (Bunlardan burada bahsetmeyeceğim.) Araştırma öyle boyutlara geliyor ki okyanusun altında dünya dışı varlıkların olduğu düşünülüyor. SONRASINI DA SİZİN GÜZEL GÖZLERİNİZE EZİYET OKUYACAKSINIZJ 



Benim çok beğendiğim kitaplardan “en iyi kitaplar” arasına koyduğum kitaplarsan biri oldu SÜRÜ. İnsanlık için derin mesajları var. Bilim kurgu severlere aşırı şiddetli tavsiye ediyorum:)



AYRICA KESİNLİKLE FİLMİ YAPILMALI DİYORUM.



Herkese BOL OKUMALAR… GÖZLÜK ve göz damlanızı unutmayın efenim:)



Kitaptan Bazı ALINTILAR




"Eğer bir şey çözdüğü sorunlardan daha fazlasını yaratıyorsa o zaman bir halt çözmüyor demektir.."

"Bazen dünyadaki güzellikler için yapılacak en iyi şey, onların yanlış ellere düşmemesini garanti altına alnaktı."

"Sadece birkaç bin, belki de birkaç yüzyıllık bir sürede okyanusa milyarlarca ton metan yayıldı ve oradan atmosfere dağıldı. Şiddetli bir döngüydü. Metan, karbon monoksite göre otuz kat daha fazla küresel ısınma potansiyeline sahiptir. Okyanuslar dahil gezegenin dört bir yanında sıcaklık artarak hidratları çözdü ve her şey sil baştan bir daha başladı. Dünya dev bir fırına döndü."


ARKA KAPAK YAZISI


Hishuk ish ts'awalk 
Her şey birdir…
Tek bir bütünün parçalarıyız
Biz ve Onlar

Her şey Peru sahilinde bir balıkçının kaybolmasıyla başlar. Ardından Norveçli petrol arama şirketlerinden uzmanlar, deniz tabanının daha önce görülmemiş bir solucan türüyle kaplandığını keşfederler. Bu sırada Britanya Kolumbiyası sahili boyunca balinaların saldırganlaşmaya başladığı yönünde haberler gelir. Birbiriyle bağlantısız gibi görünen bu olaylar silsilesi tesadüf olmak için fazla sıradışı olunca çeşitli çevrelerden bilim insanları bu işin peşine düşer. Ancak bilinenler, buzdağının yalnızca görünen kısmını oluştururken, gezegen büyük bir kaosun eşiğine sürüklenmektedir.

"Sürü'yü okurken dünya yıkılsa fark etmeyeceksiniz." 
-Die Welt-

"Satış rekorları kıran bir kitap… Tatil güneşi ne kadar sıcak olursa olsun tüyleriniz ürperecek. Tadını çıkarın." 
-Evening Standard-

"Bu nefes kesici romanı okuduktan sonra denizlere çok farklı bir gözle bakacaksınız." 
-Focus-

"Nefes almak için yüzeye çıkacağınızdan kuşkuluyum."
-Contra Costa Times-

"Hızlı akan temposu, ilginç ve gerçekçi karakterleriyle insanı içine çeken bir roman. Büyüleyici. Bu kitabı okurken kendimi kaptırdım, sonuna kadar da diken üstündeydim."
-Peter Constantine-

"Frank Schätzing'in romanını okuyanlar toprağın her bir santimetrekaresini öpmek isteyecek ve su gördüğü yerde kaçacaktır." 
-Die Zeit-

"Sürü'yle birlikte Frank Schätzing Alman kurgusunu uluslararası bir seviyeye taşıyor."
-Süddeutsche Zeitung-

"İnanılmayacak kadar güzel bir kitap. Denizlerin biyolojik çeşitliliğiyle ilgili Jaws'tan beri gördüğüm en sürükleyici gerilim. İlginç biyologlar, seksi insanlar, içlerinde saf kötülük barındıranlar ve genler üzerinde oynayan ama yanlış anlaşılan bilim insanları… hepsine bayıldım." 
-Dr. James Mallet, Biyolojik Çeşitlilik Profesörü-

"Heyecan dolu bir ekolojik gerilim."
-Financial Times-

"Schätzing, kendi geniş hayal gücüne dayanan bir hikâye anlatıyor olabilir ama yazarken destek aldığı araştırmasının temelleri kesin gerçeklerde yatıyor. Büyüleyici."
-Herald Sun, Avustralya-
(Tanıtım Bülteninden)


kitaplardansayfalar.blogspot
instagram.kitapcumlelerim
kitapcumlelerim.tumblr






1 Ocak 2017 Pazar

TATAR ÇÖLÜ kitap yorumu







Kitap adı: TATAR ÇÖLÜ
Orijinal adı: Il deserto dei Tartari
Yazar: Dino Buzzati 
Yayınevi: İletişim 
Sayfa: 232
Baskı: 1940
Tür: Roman

Yorumum:


Merhabalar…

Kötü günler geçiriyoruz yeni yıla (2017) kötü girdik. Her gün benzeri olayları yaşayarak üzülüyoruz.Klavye başında terör lanetlemek her ne kadar saçma olsa da bu gönderiyi paylaşmadan önce bu konuya değinmek istedim. Umarım bu tarz üzücü olaylar bir an önce son bulur:( Başımız sağ olsun...

 Önceden yorumladığım metni paylaşıyorum;

“Tatar Çölü”. Bu ismi öyle alelade söylemiyorum artık. Muhteşem bir kitaptı.

Ne zamandır okumak istiyordum kendisini şükür ki okudum ama bu sefer de yorumu gecikti. Olsun napalım geç oldu güzel oldu.

Kitap 232 sayfa akıcı bir şekilde ileriliyor. Ama İletişim yayınlarının arka kapak yazısını okumamanızı öneririm. Yine de yukarda bilgi amaçlı paylaştım.

Özet olarak değil de şöyle hafif bir giriş yapacak olursak,

Ana kahramanımız subay Giovanni Drogo ilk atandığı yer Bastiani kalesine doğru yola çıkar..Kalenin nasıl bir yere benzediği hakkında hiçbir fikri yoktur.Büyük umutları olan genç subay karşısında çok heybetli afili bir kale bekler. Beklediğinden çok daha uzun süren yolculuğu bittiğinde karşısında kale, kalenin önünde durur ve inceler. Sağlam bir hayal kırıklığına uğrar. Orada kalmama hakkını kullanmak ister fakat kalenin arkasında Tatar çölü denen sapsarı bir çöl uzanmaktadır. Drogo o çölü ve duvarların arkasını delice merak etmektedir. Ne vardı peki kale duvarlarının arkasındaki çölde…Devamı kitapta:)

ARKADASLAR KİTABI OKURKEN BUNALIMA GİRDİM AMA BU KESİNLİKLE KİTABIN ÇOK İYİ YAZILMIŞ OLMASINDAN KAYNAKLI BİR BUNALIMDI. OKUYUNCA ANLAYACAKSINIZ. 

KİTABA HAYRAN KALDIM. BANA GÖRE MUHTEŞEMDİ. Ana karakter bana mı benziyor ne:( 

Kitabı okurken tüylerimin ürperdiğini hissettim. Aynı zamanda dili de çok büyüleyici.Alıntıları muhteşem. Şimdi bugun tekrar okusam aynı ürpermeyle okurum sanırım.

Bakalım siz kendinizden neler bulacaksınız.

Tavsiye eder miyim?

KESİNLİKLE OKUMALISINIZ. ON YILDIZLI KİTAP YÜZ YILDIZ VERDİM.

Neden?

Bu kitap hayatınızı değiştirebilir.


İyi Okumalar…



Kitaptan Bazı ALINTILAR

"Dünle evvelsi gün birbirinden farksızdı, onları birbirinden ayırt edebilmesi olanaksızdı; üç gün önce olmuş bir şey de yirmi gün önce olmuş bir şey de sonuçta ona eskiden olup bitmiş bir şey olarak görünüyordu. Böylece, o ayırdına varmadan, zaman akıp gidiyordu."

"Yazık, iyi şeyler geride, çok geride kalmış ve o farkına varmaksızın geçmiştir önlerinden."

"Fakat gene de yatağa girmeye hazırlanırken içinde acı bir şeyler, sanki bir zamanların sevgisi uçup gitmiş,sanki ikisi arasına zaman ile uzaklık, yavaş yavaş bir ayrılık perdesi girmiş gibi bir şeyler duydu."

Arka Kapak Yazısı (Spoiler içerir)



İtalyan edebiyatının köşe taşlarından Dino Buzzati’nin ilk romanı olan Tatar Çölü, modernist edebiyata yapılmış en önemli katkılardan biri. Genç teğmen Giovanni Drogo, ilk görev yeri olarak Tatar Çölü’ndeki Bastiani Kalesi’ne tayin edilir. Uzun boylu kalmak istemediği bu sınır bölgesinde geçirdiği seneler ona, vaktiyle gözünde büyüttüğü zafer tutkusunun kofluğunu ve askerlik hayatının monotonluğunu öğretir.

“Yaşamı boyunca beklediği an” bir türlü gelmez. Zamanla “sesi, ihtiyar sesine dönüşür”, “bakışları çok yaşlı bir adamın bakışları gibi sarımtırak ve camdan bir görünüş alır”. Varoluşun anlamsızlığı, boylu boyunca serilir önüne. Gündelik hayatın durağan ritmi, alışkanlıkların uyuşturucu etkisi ruhunun derinliklerine işlerken Tatar Çölü’nün sadece kendisinin değil aynı zamanda insanlığın sınır bölgesi olduğunu anlar. Edebiyatta Beckett, Camus ve Kafka’nın başlattığı varoluşsal sorgulamaya karmaşık bir boyut katan, zengin bir anlatı Tatar Çölü.

“Tatar Çölü, sadece aklıyla hareket ettiğini düşünen insanlara meydan okumak gibi büyük bir riski göze alan, sıra dışı bir roman.”
Tim Parks